3.BÖLÜM
Çalan alarmın sesi kulaklarımı tırmalıyor sinirlerimi zıplatmaya yetiyordu. Hayır, o toplantıya gitmek istemiyordum. Hele son olaydan sonra dışarı bile çıkmak istemiyordum.
Hepsinden nefret ediyorum, hepsinden. O aptal limandan, ekipten, dalış takımından, o kremden. Ama en çokta... Luca'dan.
Dalış tüpümü sökmesini tercih ederdim. Bana bakan onca yüzü unutmak mümkün değildi. Saati kapatmaya çalıştım ama susmadı. Gözlerim yarı kapalı yarı açık bir şekilde sinirden söylenirken saati dolabıma fırlattım. Yüksek bir çarpma sesiyle irkilsem de örtüyü tekrar üzerime çektim. Birkaç saniye sonra yatağımın ucunda bir ağırlık hissettim. Gürültüden rahatsız olan Misha'ydı bu. Örtüyü çekip ona baktım. Yüzüme doğru gelip yanağımı yalamaya başladı. Usulca başını okşadım. Misha mırıldanarak yastığıma çıktı. Bunu fırsat bilerek uyku bandımı gözüme indirdim ve ona sarılarak yastığa yattım. Sanki birkaç dakika geçmişti ki dolaba fırlattığım saatin yerde cızırdamasıyla gözlerimi açtım. Örtüyü üzerimden fırlatarak yanına gittim.
Saat 9.50 yi gösteriyordu. Ne? Bir saat mi uyumuşum? 10.00'da toplantıda olmam gerekirdi. Panikle dolabımı açtım ve elime gelen ilk tişörtü üzerime geçirdim. Buruşuk olmasını umursayacak vaktim yoktu. Altıma da bir eşofman geçirdikten sonra ne yüzümü yıkamaktan kahvaltı yapmaya, saçımı taramaktan makyaj yapmaya hiç vaktim yoktu.
Anahtarları kaptığım gibi kendimi dışarı attım. Harika! Hannah yine geç kaldı. Bisikleti nasıl sürüp de beş dakikada Ontario Liman İşletmesi'ne geldiğimi hayal meyal hatırlıyorum. Bisikleti parkedip kilitlediğimde binaya giren Charlotte'ı ve ekibi gördüm. Peşlerinden koşmaya başladım. Tam bir aptal gibi görünüyordum ama şu an umursayamazdım. Arkadan Stephanie'nin omzuna dokundum.
"Hey!"
Stephanie güler yüzle arkasına döndü ama bana baktığında gülümsemesi soldu.
"Ah Hannah. Ben de yine geç kalacaksın diye korkuyordum."
"Bu sefer değil" dedim özgüvenli bir şekilde. Ama bir sorun vardı. Stephanie bana tuhaf bakıyordu. Arkasından Luca yaklaştı.
"Selam Hannah dilencilik yapmaya mı geldin?"
O an farkettim ki görünüşümden bahsediyordu. Taranmamış saçlarım, buruşuk tişörtüm ve ucuz eşofman altımla nasıl buraya gelebilmiştim ben.
Yanaklarım kızardı. Gözlerimi devirdim ama sonra limanda yaptıkları aklıma gelmişti ki hemen başımı kaldırıp ona diktim.
"Eğer seni içerideki 1.50 lik havuzda boğmamı istemiyorsan sesini kes."
Dünki olaydan sonra evde saatlerce ağladığım belli oluyor muydu bilmiyorum ama bu sefer onu öldürmem için şansını zorlamasına gerek yoktu.
Kaşlarını kaldırarak yüzüne şaşırmış bir ifade yerleştirdi. Tam cevap vermek için ağzını açıyordu ki arkasından Charlotte'ın sesi duyuldu.
"Hannah?"
"Charlotte" dedim gülümsemeye çalışarak ama o gülmüyordu. Bugün nedense herkes sinirimi bozmak için uğraşıyor gibiydi.
"Bu kıyafetin ne? İçeride ülkenin en iyi mühendisleri, makinistleri, haritacıları olacak."
"Geç kalmak istemedim. Hazırlanmaya vaktim yoktu." dedim kısık bir ses tonuyla.
Dudaklarını büzüştürüp bir elini omzuma koydu. Diğer eliyle karışmış saçlarımı düzeltirken konuşmaya devam etti:
"Ne diyebilirim ben sana? Yapacak bir şey yok. Yine de sen arkalarda otur."
Şok oldum. Gözlerim kocaman açılırken Luca'nın kıkırtısını duydum. Bu ağır bir aşağılamaydı. Stephanie kaşlarını çatarak ağzını açtı:
"Ama..."
"Boşver." dedim sert bir ses tonuyla.
İç çekip içeriye doğru yürürken Luca'ya omuz attım.
Toplantı odasına girdiğimizde Charlotte' ın dediğinin aksine ortada duran oval masanın etrafındaki sandalyelerden başka oturacak bir yer yoktu. Bende sinirimi baştaki koltuğa oturarak çıkarmaya kadar verdim.
Muhtemelen denizaltı şirketinin ceosu buraya oturacaktı ama inat etmiştim bir kere. Sanırım aramızda pazardan katılmış bu kız kim diye sorardı ama artık umrumda değildi. Luca yeterince gururumu zedelemişti ve başta oturarak ona meydan okuyacaktım.
Charlotte arkamdan gelince bana şaşırmış bir bakış attı ama görmemezlikten geldim. Kapıdan o sinir bozucu kıkırtıyı duyunca Luca'nın da geldiğini anladım. Kendine seçtiği koltuğa giderken kulağıma eğilip "Kendini rezil ediyorsun tatlım." dedi. Onu da duymamazlıktan geldim. Çenemi dikleştirip karşıdaki beyaz tahtaya baktım. İçimdeki ağlama isteği yükselmeye başlarken derin bir nefes alarak onu durdurdum. Lisede değildim. Zorbalık beni ağlatamazdı. İçimden yıllar önce Luca'ya tahammül etmek için araştırdığım sakinleşme metodlarını uygulamaya çalıştım.
Derin nefes al 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 Derin nefes al.
Tamam geçti.
Odaya giren şirket çalışanlarını görünce irkildim. Hepsi ciddi bir edayla yan yana oturmak için sandalyelerini çektiler. Ardından makine mühendisleri, peşinden şirket ceosu girdi. Hepsinin takım elbiseleri, parlak ayakkabıları ve özenle taranmış saçları vardı. Ve evet buraya oturduğuma pişman olmuştum. Ceo bana anlamayan bir bakış attı ve hemen sonra masanın en ucunda, karşımdaki sandalyeye oturdu. Kulaklarıma kadar kızarmaya başladım. Bu dakikadan sonra kalkıp yer değiştirmem tuhaf olurdu. Oturduğum koltuğa gömülmek istedim. Parmaklarımla saçlarımı düzeltemeye çalışırken Charlotte'ın gözlerinde onaylamayan bir ifade gördüm. Dudaklarımı büzüştürdüm. Başımı eğip beyaz masayı incelemeye başladım. Keşke şurdan çıkıp gidebilseydim diye hayıflandım. Çalışanlardan biri ayağa kalktı. Tahtaya doğru yürüyüp projeksiyonu kontrol ettikten sonra bir slayt açtı. Dünki denizaltının fotoğrafları vardı. Adam birkaç fotoğraf geçtikten sonra birinde durup boğazını temizledi ve konuşmaya başladı:
"İyi günler, hepinize katılmaya teşrif ettiğiniz için teşekkür ederim sayın müdürüm ve sevgili çalışma arkadaşlarım. Bugün sizlere dün testlerini başarıyla tamamlamış olduğumuz dünyanın en büyük ve dayanıklı 3. Typhoon sınıfı denizaltı Sirenix 3000' i takdim etmeme izin verin."
Masadakiler sanki konferans salonundaymışız gibi alkışladılar. Ceo tahtaya bakmak için arkasını dönmek zorunda kalıyordu. İyi giyimli adam devam etti:
"Bu dizel elektrikli denizaltı, Siemens polimer elektrolit hidrojen yakıt hücresi kullanarak bir havadan bağımsız itki sistemi ile dizel tahrik özelliğine sahiptir. 214 sınıfı denizaltı 213 sınıfından türemiştir, bir dışa aktarma varyantı olarak onun daha küçük öncülünün sınıflandırılmış teknolojilerine de eksiksiz bir şekilde sahiptir. En önemlisi, manyetik olmayan çelik gövde olup, zekice tasarlanmış en iyi parçalardan oluşur. Üretiminde 5 komşu ülkenin deniz kuvvetleri destek vermiştir. Ve tabiki bu kadar masraf yapılan bir denizaltının ne için olduğunu da hepiniz biliyorsunuz. Müdürüm, lütfen buyrun."
Ceo arkasına dönüp yüzüne memnun olmuş bir ifade yerleştirip sandalyesinden kalktı. Görevli adam yerine geçerken, bize döndü ve konuşmaya başladı.
"Evet, Bay Richard'ın dediği gibi bu kadar iyi bir taşıtın ne için yapıldığını daha önce belirtmiştik."
Konuşurken Charlotte' ın gözlerine bakıyordu ve Charlotte onu bir ders dinliyormuş gibi dinliyordu. Ceo tahtaya dönüp bir kaç görüntü açtı. Tahtada büyük kelimesinin yetersiz kalacağı dev gibi, derin, koyu, ürkütücü görünen bir çukur fotoğrafı belirdi. Ben hangi çukur olduğunu anlamaya çalışırken ceo devam etti.
"Bu gördüğünüz Dünya' nın en derin noktası, yaklaşık 10.787 kilometrelik Mariana Çukuru."
Mariana Çukuru kitaplarda, Büyük Okyanusun batısındaki Mariana adalarının en büyüğü olan Guam adasının güney batısında kalan okyanustaki hilal şeklindeki çukur olarak geçerdi. Su altındaki kütlelerde meydana gelen depremlerle -Pasifik plakası ile Mariana plakasının birbirine çarpmasıyla- oluştuğu kitaplarda yazıyordu. O kadar hayal üstü bir derinliğe sahip ki Everest'i ters çevirip çukurun içine koysak yine de 1 kilometre boşluk kalırdı. Ayrıca dipteki basınç yeryüzündekinin yaklaşık bin katı olduğundan beynini patlatarak intihar etmek için oldukça garanti bir yol sayılabilir. Ayrıca bu çukurda yaşayan balıkların hayatlarının yüzlerce yılı bulabildiğine dair rivayetler de duymuştum. Oraya gidebilmek için yola çıkma düşüncesi bile başımı döndürüyordu.
"Daha önce buraya yapılan birçok deneme başarısız olmuşken Sirenix 3000'in başarılı olacağını varsaymak için kuvvetli nedenlerimiz var. Bizim denizaltımız diğerlerinin aksine yüksek basınca inanılmaz dayanıklılık göstermekte. Simülasyonlarımızdan ve başarılı test sürüşünden yola çıkarak Mariana Çukuru'nun derinlerine inebileceğini öngörüyoruz."
Daha fazla dinlemeye gerek yoktu. Anlamıştım. Gönüllü istiyorlardı ve oraya gitmek için para ödeyebilirdim. Hayatım boyunca ilklere imza atmış ünlü bir dalgıç olmak istemiştim ve o harika denizaltına da ilk binenlerdendim. O çukura inmeliydim. Bu kimsesiz büyümenin etkisiyle deli cesareti olan biri için zor bir karar değildi. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, çukura indiğimde keşfedeceklerim ve altına imzamı atacağım rekorlar vardı. Adamın gözleri bize döndü ve sözlerinden "gönüllü" kelimesini seçtiğim anda el kaldırdım. Tek el kaldıran bendim. Luca'nın
"Aptal" diye mırıldandığını duydum.
Charlotte'ın yüzünde görülmeye değer bir şaşkınlık ifadesi vardı. Umrumda değildi. Ben bu göreve gidecektim. Charlotte bana uzanıp elimi indirtti. Ceoya dönüp "Ekibimle benim düşünmemiz için zaman verirseniz memnun olurum." dedi ama Ceo kaşlarını kaldırıp masaya yaklaştı.
"Zaten böyle bir karardan haberiniz vardı. Hiç takımınıza söylemediniz mi?"
Charlotte olduğu yerde kızarırken kem küm etti. Bunu bize iletmemesinin nedeni büyük ihtimal benim atlayacağımı bilmesiydi. Ceo bize dönüp devam etti:
"Bu iş için takımınıza bağlı kalmanıza gerek yok."
Konuşurken gözlerimin içine bakıyordu.
"Tabiki Charlotte'ın yönetiminde daha başarılı olacağımızı düşünüyorum ama yine de gönüllü olmak isteyen varsa oluşturacağımız takıma dahil edebiliriz. Ama şahsi fikrim Charlotte'ın liderlik etmesi tabi."
Gururu okşanan Charlotte gülümsedi. Koltuğundan kalktı ve üçümüze baktı.
"Onlarla hemen konuşabilir miyim?"
"Tabiki buyrun."
Charlotte bize kapıyı işaret etti. Büyük bir hevesle koltuğumdan kalktım. Bir daha o koltuğa dönmek istemiyordum. Koridora geçerken kapıyı arkasından kapattı ve hepimizi tek tek süzdü. Bakışları benim üzerime gelince durdu.
"Hannah bu çok tehlikeli-"
"Gitmek istiyorum Charlotte."
Charlotte burnunu kırıştırıp kaşlarını çattı.
"İyi de çok büyük bir risk, orada ne olduğunu bile bilmiyoruz."
"Bu yüzden istiyorum. İlk olmak istiyorum. Bir başarının altında adım olsun istiyorum."
"Gebermek istiyor."
Luca burnundan kıkırdadı. Ona bakmadım. Tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim. Stephanie'ye döndüm. Tırsmış görünüyordu. Göz göze geldik. Ona gel bakışları atmaya çalışıyordum. Ama bunu anlamadı tabi.
"Dedikleri gibi beni ekibe yerleştirebilirler. İstememenizi anlıyorum ama ben istiyorum. Eminim."
Mümkün olduğunca kesin tavır sergilemeye çalışıyordum. Charlotte'ın beni vazgeçirmeye çalışmasını istemiyorum. Luca'nın gelmesini hiç istemiyorum. Ekibimiz başarılı olabilir ama yerleri doldurulamaz da değillerdir bence. Charlotte çok kararsız görünüyordu ama en sonunda konuştu:
"Luca?"
"İntihara meyilli değilim Charlotte. Sorduğun buysa?"
Fırsatı kaçırmamalıydım.
"Ne oldu korktun mu?"
Ona bakarak sırıttım. O ise oldukça ciddi ve düşünceli görünüyordu. Sanki rolleri değiştirmiştik. En sonunda bana baktığında kaşlarını çattı. Kafasını çevirdi ve başka bir şey söylemedi.
"Steph?"
"Iıı...ben şey..."
Anlaşıldı o da gelmiyor.
"Gelmek istiyorum."
Ne?! Yok artık! Stephanie'ye değişik bi bakış attım. Bana gülümsedi. Charlotte ve Luca da şaşırmıştı.
"Emin misiniz?"
"Evet."
Benim sesim daha baskın olsada ikimiz birden cevap vermiştik. İçim kıpır kıpır oldu. Charlotte isteksizce kafasını salladı. "Pekala bunu bildirelim o halde" diye toparladı. Memnun olmamıştı ama bu bizim kararımızdı. Luca Stephanie' nin yanından geçerken "İyice ona benzedin." dedi.
Toplantı odasına geri girip yerlerimize oturduk. Richard dedikleri adam söz aldı:
"Karar verdiniz mi?"
Hepimiz birbirimize baktık. Charlotte mırıldanır gibi isteksizce konuşmaya başladı
"Stephanie Lewis ve Hannah Royse geliyorlar."
Adamların yüzündeki sırıtış biraz korkutucuydu. Bazıları hafifçe Luca' ya baksada bir şey demediler.
"Çok memnun oldum. Şirketimizin başka bir ekibiyle sizi birleştireceğiz o halde. Hatta şu an burada olabilirler, bir sonraki toplantıyı bekliyorlardı."
Elini kulaklığına götürdü.
"Rosalyn giriş yaptınız mı?"
Herkes gözlerini ona dikmişken kulaklığından cızırtılı bir ses geldi.
"Yaptık efendim dokuzuncu kattı değil mi?"
"Evet koridorun sonunda sağdaki toplantı odasında bekliyoruz."
Adam kulaklığı çıkardı ve bize dönüp gülümsedi. Birkaç dakika kimse konuşmadı. Sessizlik atmosfere hakim olmuşken kapının çalınmasıyla irkildim. Richard sırtını dikleştirdi.
"Buyrun."
Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeriye bir grup dalgıç çantası takan genç girdi. Hepsini teker teker inceledim. 2 kız 1 erkek. Kızlardan biri uzun boyluydu, oldukça güzel kahverengi uzun saçlarıyla zayıf uzun bacakları ve ince beli sporcu olduğunu belli ediyordu. Kulaklığını yavaşça çıkarıp cebine attığında Rosalyn'in o olduğunu anladım. Yanında ona göre oldukça tıknaz, kısa boylu dalgalı saçlı esmer bir kız vardı. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle kollarını bağlamış etrafına bakınıyordu. Bana tuhaf bir bakış attı. Gözlerimi kaçırsamda bakışlarını üzerimden çekmedi. Kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladım.
Yanımdan bir kıkırtı duyunca Stephanie' ye döndüm. Kıza sırıtarak el sallıyordu. Kaşlarımı kaldırıp imalı imalı bakarken onun yerine utandım. Rosalyn bana bakıp yanıma geldi ve benden uzun olduğu belli oldu.
"Merhaba ben Rosalyn, sanırım artık bu işte birlikteyiz, memnun oldum."
Gözlerini kısıp dişlerini göstermeden gülümsedi. Bende uzattığı elini sıkarak yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim.
"Memnun oldum."
"Bende!"
Stephanie' nin sesi cırlar gibi çıktı. Onun yerine bir kez daha utandım. Kısa boylu kız da bize doğru yürüyüp soğuk bir ses tonuyla araya girdi.
"Ben de Rikkie."
Ona da gülümsedim ama direkt yüzüme sanki beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ürpertiyle elimi çektim. En arkadan zayıf, yine uzun boylu kumral, gözlüklü çocuk utangaç adımlarla yanımıza geldi.
"Selam ben Hektor." dedi kısık bir ses tonuyla. Konuşunca renkli diş tellerini gördüm. Tam memnun oldum diyecekken Stephanie gülerek araya girdi.
"Hektor mu? Ama bu bir köpek ismi!"
Konuşmaya çalışırken bile gülmesini tutamıyordu. Ceo, Charlotte ve odadaki herkes Stephanie'ye bakarken onun yerine kaçıncı utanışım olduğunu saymaktan vazgeçtim.
"Hayır bence gayet hoş bir isim."
Ses tonum Stephanie' nin kahkahalarını bastırdığında çocuk gözlerini devirip kızardı. Sanırım kısık bir ses tonuyla teşekkür etti. Onu kimsenin duymadığına emindim.
Charlotte yanıma gelip saçlarını geriye attı ve o her zaman hayran olduğum özgüvenli tavrını sergiledi.
"Ben Charlotte, ekip lideriyim. Tanıştığımıza sevindim."
Rikkie ofladı. Rosalyn gülümsemesini genişleterek "Memnun oldum." deyip ardından ekledi.
"Bende bu ekibin lideriyim."
"Harika!" Stephanie el çırptı. "Şimdiden çok iyi anlaşacağız gibi görünüyor."
Rikkie alaycı bir edayla ona güldü. İlk defa güldü.
"Tabii."
Charlotte ortamdaki gerilimi hissetmiş olacak ki araya girdi.
"Pekala Rosalyn, ben dalışı buradan yöneteceğim için benim ekibim sana emanet."
"Elbette, merak etmeyin gözünüz arkada kalmayacak."
"Öhöm."
Hepimiz arkamızı döndük. Luca kollarını bağlamış bize bakıyordu. Gözlerinin önüne düşmüş birkaç saç tutamını üfledi ve özgüvenli adımlarla yanımıza geldi.
"Beni unutuyordunuz sanırım, gerçi bu biraz zor ama." Rosalyn'e baktı.
"Ben Luca."
Rosalyn yine gülümseyerek aynı ses tonuyla "Memnun oldum." dedi.
Charlotte araya girip baş parmağıyla Luca' yı işaret etti.
"Ah bu arada, o gelmiyor."
Rosalyn iki saniye şaşırmış gibi göründü.
"Neden?"
Luca cevap verecekken sözlerine devam etti.
"Bence gelmelisin. Biz tüm riskleri gözden geçirdik. Başarılı olmamız kuvvetli bir ihtimal. Sonrasında çıkacağımız haber kanallarını bir düşün."
Ona bir adım yaklaşıp sesini alçalttı
"Hem çok eğleneceğiz."
Luca sırıttı. Ellerini saçlarına götürdü ve o da ona bir adım yaklaştı.
"Eh, aslında düşünmüyordum ama siz böyle söyleyince çok cazip geldi."
Gülüştüler. Midem kalktı. Daha bir dakika önce tanıştığı kızla flört ediyordu. Gözlerim Stephanie'yi ararken Hektor'ın bana baktığını gördüm. Hemen gözlerini kaçırdı ve ellerini arkasında birleştirip ayağıyla yere dailereler çizdi. İç çektim.
Daha neler.
Toplantı odasının okul kantinine dönmesi canımı sıkmıştı ve hemen kendimi dışarı atmak istiyordum.
Ceo'ya dönüp izninizle dedim ve kapıdan dışarı fırladım. Bunu yaparken Charlotte'la göz göze gelmemeye dikkat ettim. Saygısızlık olur demesini çekemezdim. Koridorun serinliği yüzüme çarptı. Burası içeriye göre daha havadardı. Derin bir nefes aldım. Ve bir tane daha. Sırtımı soğuk duvara yasladım. Hayalini kurduğum o dalışı bu insanlarla yapacak olmak sinir bozucuydu ama elimden bir şey gelmiyordu. En azından Stephanie vardı. İkili grup olur onunla birlikte denizaltından suya inerdik. Böyle düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Tabii Stephanie nefes alan her canlıya yaptığı gibi onlarla arkadaş olmaya kalkmazsa. Birden kapının açılmasıyla irkildim. Duvara dayadığım kafamı kaldırdım. Luca kendini beğenmiş bir edayla çıkıp kapıyı arkasından kapattı.
"Ne oldu tatlım? Moralin mi bozuk?"
Gözlerimi devirdim.
"Bizimle geleceğine üzülüyorum."
Luca kaşlarını kaldırıp yanıma yaklaştı.
"Ah tabiki gelmeyeceğim."
"Ne?"
Orada yanlış mı duymuştum? Ama gelmek istediğini söylemişti. Gözlerime baktığında göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm.
"Lafın gelişiydi. Henüz senin kadar delirmedim."
"Ciddi olduğunu sanmıştım."
"Tabiki de hayır. Ama onun çok güzel bir kız olduğunu itiraf etmeliyim."
Burnumu kırıştırdım. Ona döndüğümde hala bana sırıtıyordu. Sinirlerim bozuldu.
"Beni bunaltıyorsun. Ben senin kız muhabbeti yapabileceğin bir arkadaşın değilim."
"Sen arkadaşım bile değilsin Hannah."
Şaşırdım. Gerçi bana yaptığı onca şeyden sonra benden nefret etmesine alışkındım ama nedense şaşırdım.
"Takım arkadaşınım." dedim bıkkın bir tavırla.
"Demek öyle."
Yine dalga geçmesini beklemiştim ama yüzü üzgün gibiydi. Anlamayan gözlerle ona baktığımda birkaç saniye sessizce öylece kaldı. Sonra birden yüz ifadesini sertleştirdi ve arkasını dönüp odaya geri girdi. Kapıyı çarpma sesiyle yerimden zıpladım. Bazen ergen gibi davranıyordu.
Çalan alarmın sesi kulaklarımı tırmalıyor sinirlerimi zıplatmaya yetiyordu. Hayır, o toplantıya gitmek istemiyordum. Hele son olaydan sonra dışarı bile çıkmak istemiyordum.
Hepsinden nefret ediyorum, hepsinden. O aptal limandan, ekipten, dalış takımından, o kremden. Ama en çokta... Luca'dan.
Dalış tüpümü sökmesini tercih ederdim. Bana bakan onca yüzü unutmak mümkün değildi. Saati kapatmaya çalıştım ama susmadı. Gözlerim yarı kapalı yarı açık bir şekilde sinirden söylenirken saati dolabıma fırlattım. Yüksek bir çarpma sesiyle irkilsem de örtüyü tekrar üzerime çektim. Birkaç saniye sonra yatağımın ucunda bir ağırlık hissettim. Gürültüden rahatsız olan Misha'ydı bu. Örtüyü çekip ona baktım. Yüzüme doğru gelip yanağımı yalamaya başladı. Usulca başını okşadım. Misha mırıldanarak yastığıma çıktı. Bunu fırsat bilerek uyku bandımı gözüme indirdim ve ona sarılarak yastığa yattım. Sanki birkaç dakika geçmişti ki dolaba fırlattığım saatin yerde cızırdamasıyla gözlerimi açtım. Örtüyü üzerimden fırlatarak yanına gittim.
Saat 9.50 yi gösteriyordu. Ne? Bir saat mi uyumuşum? 10.00'da toplantıda olmam gerekirdi. Panikle dolabımı açtım ve elime gelen ilk tişörtü üzerime geçirdim. Buruşuk olmasını umursayacak vaktim yoktu. Altıma da bir eşofman geçirdikten sonra ne yüzümü yıkamaktan kahvaltı yapmaya, saçımı taramaktan makyaj yapmaya hiç vaktim yoktu.
Anahtarları kaptığım gibi kendimi dışarı attım. Harika! Hannah yine geç kaldı. Bisikleti nasıl sürüp de beş dakikada Ontario Liman İşletmesi'ne geldiğimi hayal meyal hatırlıyorum. Bisikleti parkedip kilitlediğimde binaya giren Charlotte'ı ve ekibi gördüm. Peşlerinden koşmaya başladım. Tam bir aptal gibi görünüyordum ama şu an umursayamazdım. Arkadan Stephanie'nin omzuna dokundum.
"Hey!"
Stephanie güler yüzle arkasına döndü ama bana baktığında gülümsemesi soldu.
"Ah Hannah. Ben de yine geç kalacaksın diye korkuyordum."
"Bu sefer değil" dedim özgüvenli bir şekilde. Ama bir sorun vardı. Stephanie bana tuhaf bakıyordu. Arkasından Luca yaklaştı.
"Selam Hannah dilencilik yapmaya mı geldin?"
O an farkettim ki görünüşümden bahsediyordu. Taranmamış saçlarım, buruşuk tişörtüm ve ucuz eşofman altımla nasıl buraya gelebilmiştim ben.
Yanaklarım kızardı. Gözlerimi devirdim ama sonra limanda yaptıkları aklıma gelmişti ki hemen başımı kaldırıp ona diktim.
"Eğer seni içerideki 1.50 lik havuzda boğmamı istemiyorsan sesini kes."
Dünki olaydan sonra evde saatlerce ağladığım belli oluyor muydu bilmiyorum ama bu sefer onu öldürmem için şansını zorlamasına gerek yoktu.
Kaşlarını kaldırarak yüzüne şaşırmış bir ifade yerleştirdi. Tam cevap vermek için ağzını açıyordu ki arkasından Charlotte'ın sesi duyuldu.
"Hannah?"
"Charlotte" dedim gülümsemeye çalışarak ama o gülmüyordu. Bugün nedense herkes sinirimi bozmak için uğraşıyor gibiydi.
"Bu kıyafetin ne? İçeride ülkenin en iyi mühendisleri, makinistleri, haritacıları olacak."
"Geç kalmak istemedim. Hazırlanmaya vaktim yoktu." dedim kısık bir ses tonuyla.
Dudaklarını büzüştürüp bir elini omzuma koydu. Diğer eliyle karışmış saçlarımı düzeltirken konuşmaya devam etti:
"Ne diyebilirim ben sana? Yapacak bir şey yok. Yine de sen arkalarda otur."
Şok oldum. Gözlerim kocaman açılırken Luca'nın kıkırtısını duydum. Bu ağır bir aşağılamaydı. Stephanie kaşlarını çatarak ağzını açtı:
"Ama..."
"Boşver." dedim sert bir ses tonuyla.
İç çekip içeriye doğru yürürken Luca'ya omuz attım.
Toplantı odasına girdiğimizde Charlotte' ın dediğinin aksine ortada duran oval masanın etrafındaki sandalyelerden başka oturacak bir yer yoktu. Bende sinirimi baştaki koltuğa oturarak çıkarmaya kadar verdim.
Muhtemelen denizaltı şirketinin ceosu buraya oturacaktı ama inat etmiştim bir kere. Sanırım aramızda pazardan katılmış bu kız kim diye sorardı ama artık umrumda değildi. Luca yeterince gururumu zedelemişti ve başta oturarak ona meydan okuyacaktım.
Charlotte arkamdan gelince bana şaşırmış bir bakış attı ama görmemezlikten geldim. Kapıdan o sinir bozucu kıkırtıyı duyunca Luca'nın da geldiğini anladım. Kendine seçtiği koltuğa giderken kulağıma eğilip "Kendini rezil ediyorsun tatlım." dedi. Onu da duymamazlıktan geldim. Çenemi dikleştirip karşıdaki beyaz tahtaya baktım. İçimdeki ağlama isteği yükselmeye başlarken derin bir nefes alarak onu durdurdum. Lisede değildim. Zorbalık beni ağlatamazdı. İçimden yıllar önce Luca'ya tahammül etmek için araştırdığım sakinleşme metodlarını uygulamaya çalıştım.
Derin nefes al 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 Derin nefes al.
Tamam geçti.
Odaya giren şirket çalışanlarını görünce irkildim. Hepsi ciddi bir edayla yan yana oturmak için sandalyelerini çektiler. Ardından makine mühendisleri, peşinden şirket ceosu girdi. Hepsinin takım elbiseleri, parlak ayakkabıları ve özenle taranmış saçları vardı. Ve evet buraya oturduğuma pişman olmuştum. Ceo bana anlamayan bir bakış attı ve hemen sonra masanın en ucunda, karşımdaki sandalyeye oturdu. Kulaklarıma kadar kızarmaya başladım. Bu dakikadan sonra kalkıp yer değiştirmem tuhaf olurdu. Oturduğum koltuğa gömülmek istedim. Parmaklarımla saçlarımı düzeltemeye çalışırken Charlotte'ın gözlerinde onaylamayan bir ifade gördüm. Dudaklarımı büzüştürdüm. Başımı eğip beyaz masayı incelemeye başladım. Keşke şurdan çıkıp gidebilseydim diye hayıflandım. Çalışanlardan biri ayağa kalktı. Tahtaya doğru yürüyüp projeksiyonu kontrol ettikten sonra bir slayt açtı. Dünki denizaltının fotoğrafları vardı. Adam birkaç fotoğraf geçtikten sonra birinde durup boğazını temizledi ve konuşmaya başladı:
"İyi günler, hepinize katılmaya teşrif ettiğiniz için teşekkür ederim sayın müdürüm ve sevgili çalışma arkadaşlarım. Bugün sizlere dün testlerini başarıyla tamamlamış olduğumuz dünyanın en büyük ve dayanıklı 3. Typhoon sınıfı denizaltı Sirenix 3000' i takdim etmeme izin verin."
Masadakiler sanki konferans salonundaymışız gibi alkışladılar. Ceo tahtaya bakmak için arkasını dönmek zorunda kalıyordu. İyi giyimli adam devam etti:
"Bu dizel elektrikli denizaltı, Siemens polimer elektrolit hidrojen yakıt hücresi kullanarak bir havadan bağımsız itki sistemi ile dizel tahrik özelliğine sahiptir. 214 sınıfı denizaltı 213 sınıfından türemiştir, bir dışa aktarma varyantı olarak onun daha küçük öncülünün sınıflandırılmış teknolojilerine de eksiksiz bir şekilde sahiptir. En önemlisi, manyetik olmayan çelik gövde olup, zekice tasarlanmış en iyi parçalardan oluşur. Üretiminde 5 komşu ülkenin deniz kuvvetleri destek vermiştir. Ve tabiki bu kadar masraf yapılan bir denizaltının ne için olduğunu da hepiniz biliyorsunuz. Müdürüm, lütfen buyrun."
Ceo arkasına dönüp yüzüne memnun olmuş bir ifade yerleştirip sandalyesinden kalktı. Görevli adam yerine geçerken, bize döndü ve konuşmaya başladı.
"Evet, Bay Richard'ın dediği gibi bu kadar iyi bir taşıtın ne için yapıldığını daha önce belirtmiştik."
Konuşurken Charlotte' ın gözlerine bakıyordu ve Charlotte onu bir ders dinliyormuş gibi dinliyordu. Ceo tahtaya dönüp bir kaç görüntü açtı. Tahtada büyük kelimesinin yetersiz kalacağı dev gibi, derin, koyu, ürkütücü görünen bir çukur fotoğrafı belirdi. Ben hangi çukur olduğunu anlamaya çalışırken ceo devam etti.
"Bu gördüğünüz Dünya' nın en derin noktası, yaklaşık 10.787 kilometrelik Mariana Çukuru."
Mariana Çukuru kitaplarda, Büyük Okyanusun batısındaki Mariana adalarının en büyüğü olan Guam adasının güney batısında kalan okyanustaki hilal şeklindeki çukur olarak geçerdi. Su altındaki kütlelerde meydana gelen depremlerle -Pasifik plakası ile Mariana plakasının birbirine çarpmasıyla- oluştuğu kitaplarda yazıyordu. O kadar hayal üstü bir derinliğe sahip ki Everest'i ters çevirip çukurun içine koysak yine de 1 kilometre boşluk kalırdı. Ayrıca dipteki basınç yeryüzündekinin yaklaşık bin katı olduğundan beynini patlatarak intihar etmek için oldukça garanti bir yol sayılabilir. Ayrıca bu çukurda yaşayan balıkların hayatlarının yüzlerce yılı bulabildiğine dair rivayetler de duymuştum. Oraya gidebilmek için yola çıkma düşüncesi bile başımı döndürüyordu.
"Daha önce buraya yapılan birçok deneme başarısız olmuşken Sirenix 3000'in başarılı olacağını varsaymak için kuvvetli nedenlerimiz var. Bizim denizaltımız diğerlerinin aksine yüksek basınca inanılmaz dayanıklılık göstermekte. Simülasyonlarımızdan ve başarılı test sürüşünden yola çıkarak Mariana Çukuru'nun derinlerine inebileceğini öngörüyoruz."
Daha fazla dinlemeye gerek yoktu. Anlamıştım. Gönüllü istiyorlardı ve oraya gitmek için para ödeyebilirdim. Hayatım boyunca ilklere imza atmış ünlü bir dalgıç olmak istemiştim ve o harika denizaltına da ilk binenlerdendim. O çukura inmeliydim. Bu kimsesiz büyümenin etkisiyle deli cesareti olan biri için zor bir karar değildi. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, çukura indiğimde keşfedeceklerim ve altına imzamı atacağım rekorlar vardı. Adamın gözleri bize döndü ve sözlerinden "gönüllü" kelimesini seçtiğim anda el kaldırdım. Tek el kaldıran bendim. Luca'nın
"Aptal" diye mırıldandığını duydum.
Charlotte'ın yüzünde görülmeye değer bir şaşkınlık ifadesi vardı. Umrumda değildi. Ben bu göreve gidecektim. Charlotte bana uzanıp elimi indirtti. Ceoya dönüp "Ekibimle benim düşünmemiz için zaman verirseniz memnun olurum." dedi ama Ceo kaşlarını kaldırıp masaya yaklaştı.
"Zaten böyle bir karardan haberiniz vardı. Hiç takımınıza söylemediniz mi?"
Charlotte olduğu yerde kızarırken kem küm etti. Bunu bize iletmemesinin nedeni büyük ihtimal benim atlayacağımı bilmesiydi. Ceo bize dönüp devam etti:
"Bu iş için takımınıza bağlı kalmanıza gerek yok."
Konuşurken gözlerimin içine bakıyordu.
"Tabiki Charlotte'ın yönetiminde daha başarılı olacağımızı düşünüyorum ama yine de gönüllü olmak isteyen varsa oluşturacağımız takıma dahil edebiliriz. Ama şahsi fikrim Charlotte'ın liderlik etmesi tabi."
Gururu okşanan Charlotte gülümsedi. Koltuğundan kalktı ve üçümüze baktı.
"Onlarla hemen konuşabilir miyim?"
"Tabiki buyrun."
Charlotte bize kapıyı işaret etti. Büyük bir hevesle koltuğumdan kalktım. Bir daha o koltuğa dönmek istemiyordum. Koridora geçerken kapıyı arkasından kapattı ve hepimizi tek tek süzdü. Bakışları benim üzerime gelince durdu.
"Hannah bu çok tehlikeli-"
"Gitmek istiyorum Charlotte."
Charlotte burnunu kırıştırıp kaşlarını çattı.
"İyi de çok büyük bir risk, orada ne olduğunu bile bilmiyoruz."
"Bu yüzden istiyorum. İlk olmak istiyorum. Bir başarının altında adım olsun istiyorum."
"Gebermek istiyor."
Luca burnundan kıkırdadı. Ona bakmadım. Tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim. Stephanie'ye döndüm. Tırsmış görünüyordu. Göz göze geldik. Ona gel bakışları atmaya çalışıyordum. Ama bunu anlamadı tabi.
"Dedikleri gibi beni ekibe yerleştirebilirler. İstememenizi anlıyorum ama ben istiyorum. Eminim."
Mümkün olduğunca kesin tavır sergilemeye çalışıyordum. Charlotte'ın beni vazgeçirmeye çalışmasını istemiyorum. Luca'nın gelmesini hiç istemiyorum. Ekibimiz başarılı olabilir ama yerleri doldurulamaz da değillerdir bence. Charlotte çok kararsız görünüyordu ama en sonunda konuştu:
"Luca?"
"İntihara meyilli değilim Charlotte. Sorduğun buysa?"
Fırsatı kaçırmamalıydım.
"Ne oldu korktun mu?"
Ona bakarak sırıttım. O ise oldukça ciddi ve düşünceli görünüyordu. Sanki rolleri değiştirmiştik. En sonunda bana baktığında kaşlarını çattı. Kafasını çevirdi ve başka bir şey söylemedi.
"Steph?"
"Iıı...ben şey..."
Anlaşıldı o da gelmiyor.
"Gelmek istiyorum."
Ne?! Yok artık! Stephanie'ye değişik bi bakış attım. Bana gülümsedi. Charlotte ve Luca da şaşırmıştı.
"Emin misiniz?"
"Evet."
Benim sesim daha baskın olsada ikimiz birden cevap vermiştik. İçim kıpır kıpır oldu. Charlotte isteksizce kafasını salladı. "Pekala bunu bildirelim o halde" diye toparladı. Memnun olmamıştı ama bu bizim kararımızdı. Luca Stephanie' nin yanından geçerken "İyice ona benzedin." dedi.
Toplantı odasına geri girip yerlerimize oturduk. Richard dedikleri adam söz aldı:
"Karar verdiniz mi?"
Hepimiz birbirimize baktık. Charlotte mırıldanır gibi isteksizce konuşmaya başladı
"Stephanie Lewis ve Hannah Royse geliyorlar."
Adamların yüzündeki sırıtış biraz korkutucuydu. Bazıları hafifçe Luca' ya baksada bir şey demediler.
"Çok memnun oldum. Şirketimizin başka bir ekibiyle sizi birleştireceğiz o halde. Hatta şu an burada olabilirler, bir sonraki toplantıyı bekliyorlardı."
Elini kulaklığına götürdü.
"Rosalyn giriş yaptınız mı?"
Herkes gözlerini ona dikmişken kulaklığından cızırtılı bir ses geldi.
"Yaptık efendim dokuzuncu kattı değil mi?"
"Evet koridorun sonunda sağdaki toplantı odasında bekliyoruz."
Adam kulaklığı çıkardı ve bize dönüp gülümsedi. Birkaç dakika kimse konuşmadı. Sessizlik atmosfere hakim olmuşken kapının çalınmasıyla irkildim. Richard sırtını dikleştirdi.
"Buyrun."
Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeriye bir grup dalgıç çantası takan genç girdi. Hepsini teker teker inceledim. 2 kız 1 erkek. Kızlardan biri uzun boyluydu, oldukça güzel kahverengi uzun saçlarıyla zayıf uzun bacakları ve ince beli sporcu olduğunu belli ediyordu. Kulaklığını yavaşça çıkarıp cebine attığında Rosalyn'in o olduğunu anladım. Yanında ona göre oldukça tıknaz, kısa boylu dalgalı saçlı esmer bir kız vardı. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle kollarını bağlamış etrafına bakınıyordu. Bana tuhaf bir bakış attı. Gözlerimi kaçırsamda bakışlarını üzerimden çekmedi. Kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladım.
Yanımdan bir kıkırtı duyunca Stephanie' ye döndüm. Kıza sırıtarak el sallıyordu. Kaşlarımı kaldırıp imalı imalı bakarken onun yerine utandım. Rosalyn bana bakıp yanıma geldi ve benden uzun olduğu belli oldu.
"Merhaba ben Rosalyn, sanırım artık bu işte birlikteyiz, memnun oldum."
Gözlerini kısıp dişlerini göstermeden gülümsedi. Bende uzattığı elini sıkarak yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim.
"Memnun oldum."
"Bende!"
Stephanie' nin sesi cırlar gibi çıktı. Onun yerine bir kez daha utandım. Kısa boylu kız da bize doğru yürüyüp soğuk bir ses tonuyla araya girdi.
"Ben de Rikkie."
Ona da gülümsedim ama direkt yüzüme sanki beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ürpertiyle elimi çektim. En arkadan zayıf, yine uzun boylu kumral, gözlüklü çocuk utangaç adımlarla yanımıza geldi.
"Selam ben Hektor." dedi kısık bir ses tonuyla. Konuşunca renkli diş tellerini gördüm. Tam memnun oldum diyecekken Stephanie gülerek araya girdi.
"Hektor mu? Ama bu bir köpek ismi!"
Konuşmaya çalışırken bile gülmesini tutamıyordu. Ceo, Charlotte ve odadaki herkes Stephanie'ye bakarken onun yerine kaçıncı utanışım olduğunu saymaktan vazgeçtim.
"Hayır bence gayet hoş bir isim."
Ses tonum Stephanie' nin kahkahalarını bastırdığında çocuk gözlerini devirip kızardı. Sanırım kısık bir ses tonuyla teşekkür etti. Onu kimsenin duymadığına emindim.
Charlotte yanıma gelip saçlarını geriye attı ve o her zaman hayran olduğum özgüvenli tavrını sergiledi.
"Ben Charlotte, ekip lideriyim. Tanıştığımıza sevindim."
Rikkie ofladı. Rosalyn gülümsemesini genişleterek "Memnun oldum." deyip ardından ekledi.
"Bende bu ekibin lideriyim."
"Harika!" Stephanie el çırptı. "Şimdiden çok iyi anlaşacağız gibi görünüyor."
Rikkie alaycı bir edayla ona güldü. İlk defa güldü.
"Tabii."
Charlotte ortamdaki gerilimi hissetmiş olacak ki araya girdi.
"Pekala Rosalyn, ben dalışı buradan yöneteceğim için benim ekibim sana emanet."
"Elbette, merak etmeyin gözünüz arkada kalmayacak."
"Öhöm."
Hepimiz arkamızı döndük. Luca kollarını bağlamış bize bakıyordu. Gözlerinin önüne düşmüş birkaç saç tutamını üfledi ve özgüvenli adımlarla yanımıza geldi.
"Beni unutuyordunuz sanırım, gerçi bu biraz zor ama." Rosalyn'e baktı.
"Ben Luca."
Rosalyn yine gülümseyerek aynı ses tonuyla "Memnun oldum." dedi.
Charlotte araya girip baş parmağıyla Luca' yı işaret etti.
"Ah bu arada, o gelmiyor."
Rosalyn iki saniye şaşırmış gibi göründü.
"Neden?"
Luca cevap verecekken sözlerine devam etti.
"Bence gelmelisin. Biz tüm riskleri gözden geçirdik. Başarılı olmamız kuvvetli bir ihtimal. Sonrasında çıkacağımız haber kanallarını bir düşün."
Ona bir adım yaklaşıp sesini alçalttı
"Hem çok eğleneceğiz."
Luca sırıttı. Ellerini saçlarına götürdü ve o da ona bir adım yaklaştı.
"Eh, aslında düşünmüyordum ama siz böyle söyleyince çok cazip geldi."
Gülüştüler. Midem kalktı. Daha bir dakika önce tanıştığı kızla flört ediyordu. Gözlerim Stephanie'yi ararken Hektor'ın bana baktığını gördüm. Hemen gözlerini kaçırdı ve ellerini arkasında birleştirip ayağıyla yere dailereler çizdi. İç çektim.
Daha neler.
Toplantı odasının okul kantinine dönmesi canımı sıkmıştı ve hemen kendimi dışarı atmak istiyordum.
Ceo'ya dönüp izninizle dedim ve kapıdan dışarı fırladım. Bunu yaparken Charlotte'la göz göze gelmemeye dikkat ettim. Saygısızlık olur demesini çekemezdim. Koridorun serinliği yüzüme çarptı. Burası içeriye göre daha havadardı. Derin bir nefes aldım. Ve bir tane daha. Sırtımı soğuk duvara yasladım. Hayalini kurduğum o dalışı bu insanlarla yapacak olmak sinir bozucuydu ama elimden bir şey gelmiyordu. En azından Stephanie vardı. İkili grup olur onunla birlikte denizaltından suya inerdik. Böyle düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Tabii Stephanie nefes alan her canlıya yaptığı gibi onlarla arkadaş olmaya kalkmazsa. Birden kapının açılmasıyla irkildim. Duvara dayadığım kafamı kaldırdım. Luca kendini beğenmiş bir edayla çıkıp kapıyı arkasından kapattı.
"Ne oldu tatlım? Moralin mi bozuk?"
Gözlerimi devirdim.
"Bizimle geleceğine üzülüyorum."
Luca kaşlarını kaldırıp yanıma yaklaştı.
"Ah tabiki gelmeyeceğim."
"Ne?"
Orada yanlış mı duymuştum? Ama gelmek istediğini söylemişti. Gözlerime baktığında göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm.
"Lafın gelişiydi. Henüz senin kadar delirmedim."
"Ciddi olduğunu sanmıştım."
"Tabiki de hayır. Ama onun çok güzel bir kız olduğunu itiraf etmeliyim."
Burnumu kırıştırdım. Ona döndüğümde hala bana sırıtıyordu. Sinirlerim bozuldu.
"Beni bunaltıyorsun. Ben senin kız muhabbeti yapabileceğin bir arkadaşın değilim."
"Sen arkadaşım bile değilsin Hannah."
Şaşırdım. Gerçi bana yaptığı onca şeyden sonra benden nefret etmesine alışkındım ama nedense şaşırdım.
"Takım arkadaşınım." dedim bıkkın bir tavırla.
"Demek öyle."
Yine dalga geçmesini beklemiştim ama yüzü üzgün gibiydi. Anlamayan gözlerle ona baktığımda birkaç saniye sessizce öylece kaldı. Sonra birden yüz ifadesini sertleştirdi ve arkasını dönüp odaya geri girdi. Kapıyı çarpma sesiyle yerimden zıpladım. Bazen ergen gibi davranıyordu.